Yedi Kurşunla İstiklal Marşı

Yedi Kurşunla İstiklal Marşı

7 Kurşunla İstiklal Marşı (Lütfen Sonuna Kadar Okuyun)

 

7 Kurşunla İSTİKLAL MARŞI yazısını aynen iletiyorum.

Okuduğumda hissettiğim duyguların tarifi mümkün değil,

Sizinle paylaşmak istedim.

7 KURSUNLA İSTİKLAL MARŞI….

Güneydoğu’nun küçük bir ilçesinde görev yapan hâkim, ilçe dışındaki lojmanından görünen karakolun bir gecesini söyle anlatır:

“Lojmanımızın balkonundan o karakol görünürdü. Yaklaşık bir aydır her istihbarat kaynağından karakolun basılacağı haberi geliyordu. Üstelik baskının şimdiye kadar yapılanlardan çok daha büyük olacağı söyleniyordu.

Yakın birliklerden timler getirildi, karakolun etrafına mayınlar döşendi, ağır silahlarla takviyeler yapıldı ve baskın beklenmeye başlandı. “En son gelen istihbaratta baskının saati ve baskına katılacak terörist sayısı bile veriliyordu.

22:10,.

Karakol o gün basılmadı.”Bir gün sonra, bildirilen saatte cehennem başladı. Balkonumuzdan izlediğim dehşet dolu manzarada, daire haline gelmiş teröristlerin, dairenin ortasına, gecenin karanlığında ateşleri parıldayan silahları ateşlediklerini görüyordum. Karakolun, havan ve roket mermilerinin patladığı yerde olduğunu biliyorduk.

Tam anlamıyla çember içine almışlardı. Lojmandan ayrılıp doğruca jandarmanın binasına gittik. Karakolun merkezi, telsizle, sürekli timlerden durumlarını bildirmelerini istiyor; diş emniyette bulunan timler de bu çağrılara cevap veriyor, havan ve uçaksavar ateşi istedikleri yerleri de tarif ediyorlardı.

“Bir süre sonra telsiz konuşmaları, timlerden birinin üzerine yoğunlaştı. Timden bir türlü cevap alınamıyordu. Üst üste, defalarca çağrı yapılıyor ancak bir türlü timle irtibata geçilemiyordu. Konuşmaları takip eden askerler timden ümitlerini kesmişlerdi. Ama bir yandan da çağrılar devam ediyordu. Bir saat kadar sonra, telsizden bitkin bir ses duyuldu:

“Yaralılarım var, yaralılarımı alın.” Tüylerimiz diken diken olmuştu. Hemen cevap verildi. “Tamam, Suat 3, sakin olun, az sonra birlik çıkacak. “İlk yaralı haberi, bu saatlerdir aranan timden gelmişti. Tim komutanı konuşurken arkadan silah sesleri duyuluyordu. Herkes bu sözler üzerine yorum yapıyordu. Telsizin basındaki Tim Komutanlarından biri, bu timde şehit olduğundan emindi. Merkezden tekrar çağrı yapıldı.

“Suat 3, irtibatı kesme. Sakin olun!” Cevapta bir değişiklik olmadı:

“Yaralılarım var. Kan kaybediyorlar. Yaralılarımı alın!” “Ve tam bir buçuk saat, beser dakika arayla Suat 3 kodlu timle muhabere aynen bu sözlerle sürdü :

“Yaralılarımı alın” , “Sakin olun, geliyoruz.

“Hepimiz o time kimsenin yardıma gidemeyeceğini çok iyi biliyorduk.

Karakola düşen mermi sayısında azalma olmuyor, aksine, takviye alan teröristler baskının şiddetini gittikçe arttırıyorlardı. Kimsenin, değil karakolun dışına çıkmak, mevzi değiştirebilecek fırsatı dahi olmadığı apaçıktı. “Bir süre sonra, Suat 3’ün telsizinden hırs dolu kelimelerini işittik:

“Hemen gelip yaralılarımı almazsanız, karakola dönüp bölüğü tarayacağım.

“Hepimiz sok olmuştuk. Hemen tabur komutanı devreye girdi. Hemen hemen aynı sözcüklerle tim komutanına sakin olma çağrısı yaptı. Ama ise yaramıyordu. Tim komutanı “Yaralılarımı alın!” dışında başka bir şey demiyordu. Tabur komutanının da telsizi bırakmasıyla, bir saat kadar daha tim komutanından ses çıkmadı.

Birer dakika arayla yapılan yoğun çağrılara cevap vermedi. Hepimiz tim komutanının da şehit olduğunu düşünüyorduk.

İçim burkuluyor, başım dönüyor, tanık olduğum bu anlardan nefret ediyordum. Telsizin başına tim komutanının okuldan devre arkadaşı geldi. Son bir ümitle eline mikrofonu alıp, cevap beklemeden, telsizin kodlarını da kullanmadan, konuşmaya başladı: “Devrem ben Hüseyin.

Geçmiş olsun devrem. Biraz daha dayan olur mu? Bak destek timleri yola çıktı. Sana doğru geliyorlar.

Devrem aman pes etme olur mu?”

“Telsizin mandalını bırakıp beklemeye başladı. Hepimiz Motorola marka, duvara monteli telsiz cihazının hoparlör kısmına gözlerimizi dikmiş bekliyorduk.

Ve konuştu : “Devrem, bölük komutanı nerde?”

Hepimiz derin bir “Oh!” çektik. Telsizden, “İzinde devrem” yanıtı verildi.

Suat 3, artik tükenen bir sesle konuşmayı sürdürdü: “Ne olur yaralılarımı alın.

Bende yaralıyım. “O ana kadar kendisinin de yaralı olduğunu söylememişti.

Hepimiz donup kalmıştık. Telsizin basındaki devre arkadaşı da bu sözü üzerine mikrofonu fırlattı ve odadan çıktı.

Ben kapının hemen esiğinde ayakta duruyor, duyduklarım ve gördüklerimle bir tarihe tanıklık ettiğimi düşünüyordum. “Ben de yaralıyım” dan sonra yine ses kesildi. Sabaha kadar hiç konuşmadı yüzlerce kez yapılan

çağrılara cevap vermedi.

Artık onun şehit olduğuna ben de inanmıştım. “Gün ağarırken hepimiz yorgun düşmüş, telsizden yapılan “Suat 3, Konuşan Suat, Cevap ver!” çağrısından bıkmış halde bir kösede yığılmışken, birden telsizin mandalina basıldığını fark ettik.

Telsizden silah sesleri geliyordu. Ve on on beş saniye sonra hayatim boyunca unutamayacağım bir İstiklal Marşı dinlemeye başladım. Mandala sürekli basıldığı için bütün telsizlerin konuşma imkânı durmuştu.

“Çatışmanın altında yaralı bir tim komutanının, makamıyla söylediği İstiklal Marşı’nı dinliyordum. Gözlerim dolmuştu. O ana kadar duyduğum en güzel İstiklal Marşı’ydı.

Birinci dörtlüğü bitirdi. İkinci dörtlükte sesi çatallaştı. Kelimeler uzadı.

Ama Marşı söylemeyi bırakmadı. Bozuk bir ses tonuyla, kendini

zorlayarak okumaya devam etti. Marşı bitirdiğinde, ben de bitmiştim.

Hemen orayı terk ettim. Bir daha onun sesini hiç duymadım.

Toplam 22 şehidin verildiği o baskın gecesinde, vücuduna saplanmış 7 merminin acısıyla söylediği İstiklal Marşı’nı ruhuma işleten tim komutanının ölmediğine ise hala inanamıyorum.

“Hâkimin anıları burada sona eriyor. İşte benim Türk subayından anladığım budur. Vücudunda yedi mermi olduğu halde makamı ile İstiklal Marşı söyleyen adamdır.

Okuyun Arkadaşlar ve bu VATAN için kanlarını akıtan Kahramanlarımızla övünün, gururlanın…

 

Comments are closed.